Konsantrasyonun Bilişsel Kökleri
Konsantrasyon denilince akla sadece belirli akademik beceri ve görevleri baştan sona amaca uygun yapıyor olmak gelmemeli. Konsantrasyon, yaşadığımız çevrenin her cephesinde devrede olan anlamlı etkileşimin göstergesidir. Aile ortamında otoriteyi dinlemek de bir konsantrasyon göstergesidir, günlük sorumluluklarımızı tam anlamıyla yerine getirmek de bir konsantrasyon göstergesidir.
Günümüzde zekanın entelektüel boyutuna fazlaca vurgu yapılması, tamamlayıcı ve asıl önemli olan duygusal zekanın lokomotif donanım olduğu gerçeğine gölge düşürmektedir. Duygusal bağ, aidiyet, anlam arayışı, araç-amaç uyumu, gerçeklik algısı, ortak ilgiyi sürdürme ve senkron gibi temel bilişsel işleyişlerin bütünüyle gelişmemiş olması, hayatın her alanında dikkat sorunlarını doğurmaktadır.
Sağlıklı kişilik gelişimi, otorite-çocuk arasındaki bağlanmanın gücü üzerine inşa edilir. Konsantrasyonun ilk kökleri de bu bağın işlevselliğine dayanır. Herhangi bir organik bozukluk yoksa ebeveyn-çocuk bağlanma ilişkisi gözden geçirilmelidir.
Çocuğun çevredeki nesne, canlı ve kişilerle kurduğu ilişkinin nitelikleri, bilişsel, duygusal ve ruhsal kültüre dair ışık tutacaktır.
Etrafınızdakilerle anlamlı ve amacına uygun etkileşimlerde bulunmanın önündeki engellerin aşılması, çözümlerin bulunması ve sürecin yönetilmesi dikkatin konsantrasyona, konsantrasyonun sabra, sabrın ise misyona dönüştüğü bir gelişimi içine alır.
Psikolog Hanife KOŞAR